Bir Vasiyet

Torunlarıma ve gençlerimize vasiyetlerim…
9.2.2018

Bu satırları 75 yaşına ulaşmış, yaşlı bir kişi olarak yazıyorum. Çok şükür, bugüne kadar, Cenab-ı Hak (cc) bana layık olduğundan fazlasını lütfetti. Kimseye muhtaç etmedi, boyun eğdirtmedi. O açıdan şahsım adına, hiçbir beklentim kalmamıştır. Ve devamlı olarak şükrediyorum.
Ancak ülkeme ve tüm İslam aleminin mevcut tablosuna baktığımda, çok mutsuzum, üzgünüm. Bu kaos, dejenerasyon, sosyal ve ahlaki çöküntü, her açıdan geri kalmışlık, demokrasiden ve hukuk düzeninden nasipsizlik, cehalet ve sefalet, sömürgecilerin kölesi haline düşmüşlük, vb. yüreğimi kanatıyor. Ve görüyorum ki mevcut yönetimlerden, orta ve ileri yaş gruplarından hayır yoktur. Başarı şansları sıfırdır. Ve tüm görev ve sorumluluk, genç nesillere düşmektedir. Ne yazık ki, mevcut iktidarların hatalı ve kasıtlı politikaları ve bu eğitim düzeni ile genç nesillerin önünü tıkamak istenmektedir. Sallabaş, ufuksuz, kendine güvenmeyen, fikir üretmeyen, kısır kitlelerin üretilmesi, amaçlanmaktadır.
Bu durumda, tüm görev gençlerimize ve ana babalarına düşmektedir. Mevcut yüz kızartıcı tablodan kurtulmanın yolu, şahsi ve ailevi gayretlere dayanmaktadır. Ve ey gençler, ey torunlarım;
1- Lütfen, kendinizi çok iyi yetiştirin. Yıllarınızı, zamanlarınızı lüzumsuz şeylerle israf etmeyiniz. Bol bol okuyunuz, araştırınız. Sağlam bir imana, dürüst bir karaktere, geniş bir kültüre, şükür, sabır, hoşgörü, cömertlik, tevazu, çalışkanlık, üretkenlik, vatan sevgisi, kul ve kamu hakkına saygı, haramlardan uzak durma vb. hasletlere sahip olunuz. Bunun için;
a) Türk ve batı edebiyatının klasiklerini mutlaka okuyunuz. Resim, şiir, müzik, tiyatro, vb. güzel sanatlarla ilgileniniz.
b) Milli tarihimizi ve kültürümüzü, sağlıklı kaynaklardan öğreniniz. Yurdumuzun güzelliklerini ve insanını iyi tanıyınız.
c) Hiçbir zaman ve asla yalan söylemeyiniz. Suça bulaşmayınız. Zira bunlar, mutlaka bir gün ortaya çıkacaktır.
d) Arkadaş konusunda, çok titiz davranınız. Sizi kötülüklere bulaştırabileceklerden hemen uzaklaşınız. Özellikle kumar, alkol, uyuşturucu, sigara vb. kötülüklere hiç bulaşmayınız. (Bunlara başlamak çok kolay, bırakması imkansız denecek derecede zordur.)
e) Aile bağlarınız hep güçlü olsun. Büyüklerinizin birikimini hafife almayınız, tavsiyelerine önem veriniz.
f) Hırs ve hased duygularına, asla mağlup olmayın. Daima aşağıya bakıp şükredin, yukarıya bakıp hased etmeyin. En büyük servetin, şükretmek, güzel ahlaka, sahip olmak, dürüst ve güvenilir sıfatını taşımak olduğuna, inanınız.
g) İradeniz güçlü olsun. Uzak görüşlü ve üretken fikirli olun. Aklınızı ve mantığınızı hiçbir örgüt veya cemaat liderine ipotek etmeyiniz. (Kuran – ı Kerim’de, 700 defa “aklınızı kullanın” talimatı olduğunu unutmayın.)
Hiçbir zaman, dalkavuk olmayın, torpile tenezzül etmeyin. Cenab-ı Hakk’ın (cc) dışında hiçbir iradenin önünde eğilmeyin. Kısa vadede olmasa bile, uzun vadede mutlaka kazançlı çıkacağınıza inanın. Daima, yüce Rabbimize(cc) ve kendinize güvenin. Kimseden ve hiçbir zorluktan korkmayın. Hiçbir baskı ile doğru bildiğinizden ayrılmayın, inançlarınızdan taviz vermeyiniz. Dünyanın geçici olduğunu, ahiretin ebediliğini unutmayın.
h) Her hal ve şartta, ülkemize, halkımıza, hukuk düzenine, demokrasiye, sahip çıkınız. Hiçbir çıkar uğruna, yanlışın yanında yer almayınız.
i) Dinimizi, saçma-sapan ve sapık fetvalardan, şu veya bu zatlardan değil, sağlıklı kaynaklardan öğreniniz. Kuran-ı Kerim mealini, ama hiç olmazsa Türkçesini okuyunuz. Sahih hadisleri öğreniniz, uydurmalardan sakınınız. İman ve ilimin birlikte yürümesi gereğini unutmayınız. Cehaletin İslam tarafından reddedildiğini biliniz.
2- Gençlik dönemini iyi değerlendiriniz
a) Mutlaka bir yabancı dile sahip olun. Mümkünse, ikinci dili de öğrenin
b) Bilgisayarınızı saçma oyunlar için kullanmak yerine, bilgi sahibi olmak ve özellikle iyi bir bilgisayar yazılımcısı olmak için, kullanınız. (Bu size, hayatınız boyunca yarar sağlayabilir.
c) Hangi üniversiteye giderseniz gidin, ayrı bir meslekte kendinizi yetiştirin. Böylece, ille de devleti kapatmak istemezsiniz. (Hasta ve yaşlı refakatçiliği, masörlük, sağır-dilsiz alfabesi, tesisatçılık, boya-badana, elektrikli aletlerin-beyaz eşyanın-bilgisayarın vb. tamiri oymacılık, aşçılık, muhasebe, çiçekçilik, arıcılık, vs. vs.) Bu sayede, kendi işinizi kurma şansınız olur. (Üniversite diploması ille de kravat ve koltuk değildir. Aslolan müteşebbis olabilmektir
d) Genel kültürünüzü genişletin. TV’de saçma programları izleyeceğinize bilgi verenleri izleyiniz. Kozmoloji, kuantum fiziği, nano teknoloji, uzay çalışmaları, genetik, moleküler biyoloji, astronomi, tarım teknolojileri vb. konulardaki gelişmelerden belli ölçüde de olsa, bilgi sahibi olunuz
e) Dünyadaki sömürü düzeni, sağlık, tarım, ilaç vb. alanlardaki ahlaksızlıkları silah, enerji vb. sahalardaki insanlık dışı uygulamaları, iyi öğreniniz. Göreve geldiğinizde de mücadele ediniz.
Rabbim (cc) hepinizin akıbetini hayırlı etsin. Sağlık, uzun ömür ve başarılar lütfetsin. Kötülerden ve kötülüklerden korusun. Fazilet, basiret, feraset ve cesaret versin. Her türlü haramdan, günahtan, kula kul olmaktan (şirk’ten), gurur ve kibirden muhafaza buyursun. İlme ve sağlam bir iradeye sahip kılsın.

Burhan özfatura Eski ANAP izmir belediye başkanı

Haç ve Hilal

Haç ve Hilal
Bosna Savaşı esnasında, Osmanlı yadigârı Mostar Köprüsü’nün bulunduğu Mostar şehrinde Hırvat komutanla görüşen Aliya İzzetbegoviç’e, komutan, tehdit havasında dağın tepesine dikilen devasa büyüklükteki haç’ı göstererek “Bak, biz haçı nasıl diktik. Şimdi sizin hilâlden daha yukarıda bir haçımız var. Bunu kaldırmaya gücünüz yeter mi?” diye manalı bir soru sorar. Aliya İzzetbegoviç de, bu söz karşısında meseleyi gülümseyerek geçiştirir, “Hele bir gün geceye dönsün” der.
Akşam karanlığı basınca da onu dışarıya davet edip şahadet parmağını göğe kaldırarak tüyleri diken diken eden şu sözleri söyler: “Sayın komutan, şimdi sen de bir semaya bakıver! Şu hilâli ve yıldızı görüyor musunuz? Senin onları yok etmeye gücün yeter mi? Ne kadar yükseklere haç dikseniz de onu geçemezsiniz ve asla onu oradan da indiremezsiniz. Onlar semada olduğu müddetçe biz de inşallah varlığımızı devam ettireceğiz!..”

Heidi’nin Gerçek Hikayesi – İsviçre’nin Karanlık Yüzü

Verdingkinder; Çıplak Ayaklı Çocuklar
80’ler ve 90’lar da yaşayanların severek takip ettiği çizgi film kahramanı Alp Dağlarının sevimli kızı Heidi’yi çoğumuz biliriz. Peki ya Heidi’nin gerçek hikayesi? Al yanakları, eskimiş elbiseleri ve kocaman yüreğiyle herkese yardıma hazır çoğu kez çıplak ayaklarıyla resmedilen Heidi’nin gerçek hikayesi ve onun esin kaynağı sizleri çok şaşırtacak. Aslında çizgi filmi iyi takip edenler Heidi’nin özgür ruhundan dolayı ayakkabı giymeyi kendisinin istemediğini bilir. Ancak İsviçre yakın tarihi hakkında yapılan bazı araştırmalar bu olayın çok büyük ihtimalle İsviçre’nin karanlık tarihine gizli bir gönderme olabileceğini gün yüzüne çıkarıyor.
İsviçre edebiyatının en bilinen eserleri arasında yer almakta olan orjinal hikayenin yaratıcısı Johanna Spyri, 1980-1981 yılları arasında yayımladığı bu çocuk kitabında
(kitaplar iki cilttir. İlki Heidi: Onun Gezip Öğrendiği Yıllar (Almanca: Heidis Lehr- und Wanderjahre, ikincisi Heidi: Öğrendiklerini Nasıl Kullandı (Almanca: Heidi kann brauchen, was es gelernt hat))
 80’lere kadar İsviçre toplumunda konuşulması tabu kabul edilen çıplak ayaklı çocuklar hadisesine dikkat çekmiştir. Peki nedir bu olayın aslı?
Heidi’nin gerçek hikayesi Verdingkinder diye anılan çıplak ayaklı çocuklar amiyane tabirle köle çocuklar ile başlıyor. İsviçre’de gayri meşru olarak dünyaya gelen, anne babası hapiste olan, suç işlemiş yahut kimsesiz kalmış çocuklar kilise papazları tarafından onlara bakabilecek kişilerin yanına yerleştiriliyor ya da bir başka deyişle satılıyorlardı. Toplum tarafından dışlanan bu ailelerin çocukları papazlar tarafından ailelerinden alınır, çiftliklerde çalışmaları için kiralık olarak verilir veya şehir, kasaba merkezlerinde kurulan çocuk pazarlarında ev işlerinde kullanılmak üzere satışa çıkarılırlardı. Çocuklar satın alındıklarından itibaren onları satın alan kişinin vesayetinde sayıldıkları için, başlarına gelen dayak, işkence, taciz ve hatta tecavüz vakalarıyla hiç kimse ilgilenmezdi.
Çünkü bu çocuklar toplumun gözünde iyi bir ailenin yanına yerleştirilerek kurtarılmış sorunlu çocuklardı ve şikâyet etmek yerine kurtarıldıkları için sadece minnettar olmalıydılar!
Ahırda hayvanlarla yatıp kalkmaya layık görülen, çuvaldan elbiseleriyle sadece ekmek yedirilen bu çıplak ayaklı çocuklar uzun yıllar boyunca İsviçre halkı tarafından kanıksandı, hatta öyle ki, birçok aile bu çocukların ayakkabılı “normal” çocuklardan ayırt edilmesinde kolaylık sağladığından zavallı çocukların çıplak ayakla dolaşmasının daha uygun olduğunu düşünmekteydi! İsviçre toplumunun üstü kapalı olarak işlediği bu kölelik sistemi ilk bakışta çok uzak bir tarihe ait kötü bir anı gibi geliyor, ancak İsviçre’de Verdingkinder denilen bu kölelik sistemi, inanması güç bir şekilde 1981 yılına kadar tam olarak yasaklanmadı! Daha da kötüsü İsviçre devletinin şuan bazıları hala hayatta olan bu insanlardan resmi olarak özür dilemesi ise ancak 2013 yılında mümkün oldu.
Peki, Hiç Mi Yükselen Sesler Olmadı?
İsviçre toplumunun garip bir şekilde kanıksadığı ve tepkisiz kaldığı bu olaya yükselen ilk sesler ancak yabancılardan geldi. Bir Rus doktorun, çalıştırıldığı çiftlikte ağır ve yoğun tecavüzlere uğrayan ve bunun sonucunda hayatını kaybeden bir erkek çocuk için resmi rapor hazırlaması bu olaya yükselen ilk seslerden biridir. Bu tür vakalarda doktorlar çoğunlukla ölü çocuğun ölüm sebebini görmezden geliyor ve üstünü kapatıyordu. Yani doktorun yaptığı bu eylem hiç rastlanan bir durum değildi. Sonuç olarak Rus doktorun hazırladığı bu rapor otoriteler tarafından dikkate alınmadı ve doktor farklı milliyeti yüzünden dışlandı. Bu olaydan sonra bazı kadın örgütleri ve sendikalar da çocuk kölelerin durumuna karşı seslerini yükselttiler. Ayrıca bazı yazarlarda bu olaya karşı tavır aldılar.
Kendisi de Verdingkinder adı verilen kölelik sisteminin kurbanı olan yazar Carl Loosli annesi ve babasını doğru dürüst göremeden 11 yaşına kadar çiftliklerde çalıştırılıp tacizlere uğramıştı. Yazarlık yaptığı dönemde başına gelenlere sessiz kalmadı ve bu konu üzerine yazılar yazdı. Ne yazık ki, İsviçre’nin tabu olarak kabul ettiği ve kanıksadığı bir sisteme çomak sokmaya çalıştığı için yazdıkları hiç bir zaman ciddiye alınmadı ve yaşadığı dönemde değer görmeyen bir yazar olarak kaldı.
Ayrıca İsviçre’nin yıllarca üstünü örttüğü bu utancın kurbanlarından biri olan Probst, uzun süre sakladığı gerçekleri artık tüm İsviçre’de yapılan toplantılarla anlatarak ve kendisine gelen soruları cevaplandırarak İsviçre’nin bu karanlık döneminin gün yüzüne çıkarılması için uğraşıyor. Charles Probst’un hikayesi  mi ? 79 yaşındaki Charles Probst, annesinin “köle çocuk” olarak çalıştırıldığı çiftlik sahibi tarafından tecavüze uğramasıyla hayata gelmiş. Sonuç olarak başka bir bakıcı aileye verilmiş. Annesinin başından geçen kötü talih onunda başına gelmiş. Yıllarca saat sabah dörtte kaldırılarak ot biçtirilmiş, ahırlarda yaşamaya mecbur bırakılmış, yıllarca dişlerini dahi fırçalamasına izin verilmemiş, iç çamaşırı giydirilmemiş, hasta olduğunda doktora dahi götürülmemiş, cinsel istismarlara uğramış. Sabahları kuru ekmeği suya bandırarak yemek zorunda bırakılmış.
Ünlü ressam Albert Anker ‘de İsviçre yaşamını yansıttığı tablolarında çokça bu çıplak ayaklı çocuklara yer vererek, görmezden gelinen bu gerçeği tablo meraklısı zengin zümrenin önüne sermeyi amaçlamıştır.
Evrensel Dergisi 2015 Şubat Sayısı
Nuray Kaygaz

İngiliz kızların partisi

İngiliz yargıç gece yarısı parktan geçen kızı korkutan adama 7 yıl 7 gün hapis verince şaşıran gazeteciler sormuşlar:
– adam kıza elini bile sürmedi, kaçan kızın çığlıklarına yetişenler de adamı yakaladılar. bu 7 yıl 7 gün çok değil mi?
yargıcın cevabı hukuk tarihine geçecek düzeydedir:
– kızı korkutmanın karşılığı 7 gündür. 7 yıl, ingiliz kızlarının gece yarısı parkta dolaşma özgürlüklerine saldırmanın cezasıdır.

Anestezi ve Reanimasyon uzmanlık sınav soruları

20 ocak 2016 da girmiş olduğum anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanlık sınavımın sorularını ve  diğer arkadaşlarımın bazı sınav sorularını  sınava benden sonra girecekler için paylaşıyorum.

Dr. Murat Gönenç Bakırköy Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi

Dr. Sibel Oba Şişli Hamidiye Etfal Eğitim Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji Reanimasyon

Dr. Faruk Seçkin Yücesoy (uzman adayı)

Dr. Nergiz Sungur Taksim GOP Eğitim Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji Reanimasyon

Dr. Leyla Saitoğlu İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji Reanimasyon

Dr. Gülfidan Kaygusuz Aras Yedikule Göğüs Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Dr. Ayşe Hancı Şişli Hamidiye Etfal Eğitim Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji Reanimasyon

 

1-Kaudal blok sonrası yüz kaslarında kasılma ve aritmisi olan hastada ne düşünürsün ?


Lokal anestezik toksisitesi


1b-Tedavisi nedir ?

Hava yolu güvenliği  ve resüsitasyon, midazolam, propofol, tiyopental, iv lipit solüsyonu

Continue reading Anestezi ve Reanimasyon uzmanlık sınav soruları

Beyaz zambaklar ülkesinde Rübab-ı şikeste Sapho Balzac Kapital Toplum sözleşmesi Fenn-i ruh Burjuva demokrasisi ile proletarya diktatörlüğü